Satrançta Cinsiyetçilik 2

Daha önceki yazımızda konuya kısa bir giriş yapmıştık.
İlk yazıyı okumak isteyenler buradan… ?

‘’Bu noktada asıl sorgulanması gereken kadınların mı yoksa erkeklerin mi satranca daha yetenekli olduğu değil, kadınların satranca neden erkekler kadar ilgi göstermediği olmalıdır ‘’ demiştik.

Satranç eğitiminde sürdürülen yöntemler, satranç dünyasında kadının kendini özne olarak görememesi, toplumsal cinsiyet rolleri gibi faktörler kadınların ‘ilgisizliğinin’ nedenleri arasında sayılabilir. Bazen bu ilgisizlikle dahi açıklanamayabilir. Kadını sadece evde, mutfakta görmek isteyen eril baskının fırsat eşitliğine engel olması da örnek olarak verilebilir. Örnek vermek gerekirse annelikten sorumlu olan, bu tür hobilerin çoğunlukla gereksiz bulunduğu hatta yasaklandığı kadınlar için zekâdan ve yetenekten önce öne sürülebilecek pek çok kıstas olduğunu anlıyoruz. Tıpkı zamanında gizli yazarak, yakalanacağından korkarak endişe içinde hayalini gerçekleştiren, nadiren ünlenen kadın edebiyatçılar gibi…

Geçmişten Günümüze Roller…

Ayrıca ordu, savaş, taktik gibi konuların istemli ya da istemsiz dışında tutulan kadın için kendini konumlandırabileceği, yakın hissedebileceği bir figür bulunmamaktadır. Asırlardır kadınlara biçilen roller ve erkeğe biçilen roller arasında farklılıklar bulunmaktadır. Erkek çocuğunun önüne kamyon oyuncağını, kız çocuğunun önüne oyuncak bebeği koyan ve tek doğrunun bu olduğunu savunan bakış açısı zamanla Kasparov ’un da Judit Polgar için söylediği “Bu kız bir sirk kuklası. Onun satranç oynamak yerine, çocuk doğurması lazım.” Gibi saldırgan cümlelere dönüşebilmektedir. Fiziksel özellikler bir yana, geçmişte otomobille oynamaya, mekanik ürün ve ortamlara fokuslanan kız çocukları için durumun farklılaşacağı düşüncesindeyim. Bu nokta durum, daha çok alışkanlıklar, eğitim ve toplumsal cinsiyetten kaynaklanmaktadır.

Üstelik kadın ve erkek oyuncularının satrançtaki başarılarına bakarak, kadının ya da erkeğin doğal zekâsı üzerine yorum yapmak gerçekçi değildir. Pek çok farklı sebep tarz yorumları gerçek dışı ve mantıksız kılmaktadır. Bu karşılaştırmalar elbette sadece cinsiyetler arasında değil, ırklar, kültürler arasındaki karşılaştırmalarda da başarılı olamayacaktır. Bir ırk daha zeki, bir millet satrançta doğuştan yetenekli demek gibidir. Kadınların da erkeklerinde birbirinden daha zeki ya da daha yetenekli olduğunu kanıtlayan bir veri olmadığının tekrar altını çizmek istiyorum. Hangi cinsiyete sahip olursa olsun, tüm bunları öne süren aslında egonun ta kendisidir. Üstelik somut ve tutarlı bir veriye sahip olmadan, bu yorumu yapan kişi ne kadar ünlü ya da başarılı olursa olsun dikkate almamak, egosal durumları ile ilgili sorgulamaya girmek gerekir.

Ülkemizi Baz Alalım…

Bu noktada ülkemizi düşünelim. Geçmişte uluslararası satranç yarışmalarında boy gösteremiyorduk. Fakat bugün çok daha fazla başarılara imza atıyoruz. Değişen ne oldu? Oyuncularımıza zeka enjekte edilmediğine göre, federasyonun çalışmaları, ailelerin ve bireylerin bilinçlenmesi, eğitimler ve seçmeli müfredatları, fırsat eşitliği gibi pek çok sebep sayabilir miyiz?

Aslında bahsettiğimiz konu bir iki yazıda açıklanamayacak, hatta ifade etmekte zorlanılacak kadar derin bir konu dostlar. O nedenle son bir notla kapatalım.

Ünlü kadın satranç oyuncusu Judit Polgar’ın söylediğine göre, kadınlara karşı bir at eksik oynayarak meydan okuyan satranç ustası Fischer dahi ölmeden önce fikrini değiştirmiş ve o sözlerin çok eskide kaldığını ifade etmiştir.

İki yazımızda da ismi bolca geçen ünlü kadın satranç oyuncusu Judit Polgar’ı merak ediyorsanız sizi böyle alalım… ?  (link)