Satranç Terimleriyle Yazılan Manzumeler

1.1. Bedr-i Dilşâd – Murad-nâme / 1503 yılında Firdevsî-i Rûmî

Burada öncelikle kötü şakaların ne gibi olumsuzluklara sebep olduğu anlatılır. Özellikle satranç ve tavla oynanırken insan gergin olduğu için kötü şakaların yapılmaması gerektiği tavsiye edilir. Şair, satranç ve tavlanın, içine kumar girmediği takdirde faydalı bir oyun olduğunu söyler.

Mansûbe-i ûlâ 
Bu evvelki mansûbe hoşter dürür   
Oyuncı bu şekl içre ahmer dürür  
Hem ahmerdür o teni esved degül
Ki anun oyunı mü’eyyed degül
Kızıl ruḫ şeh itsün vura anı fîl 
Evet ola mât olmasına delîl
Bu kez ol ḳırandagı ferzîn ile 
Gelüp şâh id ana hoş âyîn ile 
Bir ev aşagarlu iner kara şâh
Di bir daḫı ferzîn ile yara şâh 
Dilersen eger idesin anı mât  
Bulasın belâsından anun necât (b.1786-1791)

1.2. Lâmi’î Çelebi / Vîs ü Râmîn

6765 beyitten oluşan bu aşk mesnevisinin 3360-3403. beyitleri arasında “mecliste satranç oyunun oynanması” anlatılmaktadır.

Sühandan bezme gevherler saçıldı
Gül-i ter gibi sözden söz açıldı
Didi dildâre şâh olup güher-senc
Bilür var mı bu ahterlerde satranc
İşâret kılsanuz meydâna gelsün
Ki hasmı bulunur merdâne gelsün
Cihân bâzîçesidür ‘akla ser-pûş
Ola kim idevüz bir dem ferâmûş
Tarab eyyâmıdur hengâm-ı bâzî
Koyalum fikret-i dûr u dırâzı

Safâ nat’ında bir dem sürelüm at
Ki lu‘bet-bâzdur devrânı kılur mât
Kıla çün çarh-ı kej-rev ferz bendi
Geçer bin şâha bir beydakla bendi
Urursun hakka ruh iy ehl-i hibret
Yeter ashâb-ı fîl ahvâli ‘ibret
Virür ön dâne gafletden kılur sâz
Oyunlar oynar âhir bu zegal-bâz

2. Kasideler
2.1. Azbî Baba’nın Satranç-nâme Kasidesi

Satranç terimleriyle yazılan sadece bir kaside tespit edilmiştir. Mutasavvıf şairlerden Azbî            Baba’nın (ö.1736) 28 beyitten müteşekkil “satranç-nâme” başlıklı kasidesi, klasik kaside düzeninde değildir. Manzumenin başlığına “satranç-nâme” ibaresini koyması “edebî tür” olarak değerlendirdiğini göstermektedir.

Bugün bir meclis içre ben bulundum mest ü dîvâne 
Ki gördüm bir ‘aceb lu‘be mübâşir iki yek dâne
Yayılmış ortaya bir bez içinde dürlü eşkâl var 
Nedür bu keşmekeş sordum bulup bir merd-i meydâne
Bu lu‘bun ismine satranç dimişler dedi bir ‘âşık 
Bu eşkâlün bana bir bir didi ismün zarîfâne

“Rumûz-ı festekîm” içre müdâm ‘arz-ı hüner eyler 
Bu meydân-ı safâ içre yüri sür atı ferzâne 
Me’âl-i mâverâdan al haber yok mâverâ çokdur 
Çalış beydak gibi lutf it sürülme çarh-ı devrâne 
Gehî şâh-ı murâdı mât ideler yok vefâdan fer 
Bu eşkâlün penâh-dârı dolaşır şâh-ı devrâne 
Eger beydak gibi ferza çıkarsan kılma kendin bir 
Ki zîrâ külli şey-i hâlıkıdur sana ders-hâne (b.1-16; Erol, 2002: 209-

3. Gazeller 
Satranç terimleriyle yazılmış toplam dört gazel tespit edilmiştir. Bu gazellerde genel olarak; aşk, âşık ve maşûk eksenli mevzular işlenmiştir. Bu dört gazelden başka tespit ettiğimiz iki gazelin de tamamında olmasa da satranç terimleri mevcuttur.

3.1. Kabûlî’nin Gazeli
Gedizli İbrahim Kabûlî’nin (ö.1591) 5 beyitlik gazelinin bütün beyitleri, satranç terimleri üzerine kurulmuştur. Şair, bu terimleri bazen gerçek bazen mecaz anlamıyla bazen de iki anlama gelebilecek şekilde kullanmıştır. 

İlk beyitte şair, muhabbet zemininde satranç oynamak için şaha seslenir. Şah, burada istiare sanatıyla sevgilidir. Bu durumda mat edilecek düşman dediği ise “rakip” olur.  

Gel nat’-ı mahabbetde şehâ bir sen ü bir ben 
Şatranc oyunın oynayalum mât ola düşmen 

Şair, sonraki beyitte taşların ne şekillerde hareket ettiğine değinir. Kelimelerin hem gerçek hem de satrançtaki anlamları kast edilir.  Şair der ki; “vezir gibi gidişatı farklı yönlere olan, şaha yakındır. Kale gibi sadece düz yürüyen şaha uzaktan bakar.” Vezir anlamındaki ferzîn, aynı zamanda bilgili demektir. O halde mısradan; “her yöne giden bilgili kimseler şaha yakın olur” anlamı da çıkar. Ruh kelimesinin burada yanak anlamı yoktur. Kale taşı bilindiği üzere düz ilerler. Aslında burada siyasî bir eleştiri yapılmıştır. Şair, doğru istikamette olanların şaha yakın olamayacağını, şaha yakın olmak için “eğri gidişli” yani doğru istikamette olmamak gerektiğini, böyle kimselerin daha makbul olduğunu eleştirmektedir:

Ferzîn gibi kec-revlik iden şâha mukârin  
Togrı yürüyen ruh gibi ol bakar ırakdan 

 “Açmaz” bir satranç terimi olup şahı koruyan herhangi bir taşın yerinden oynatılamaması durumudur. Şair, beyitte şah diyerek sevgiliyi kast etmektir. Sevgili bir oyun yaparak âşığın kalesini alır ve onu açmazda bırakır. Âşığın sevgili karşısındaki bu zor durumu, satrançtaki “açmaz” üzerinden anlatılmıştır:

Lu’b ile ruhun aluban açmaz kodı ol şâh 
Dahı ne oyunlar geçer ey dil sana katlan 

Beyitte ruh; hem kale hem sevgilinin yanağı manasında tevriyeli kullanılmıştır. Şair, “sevgilinin kalesine/yanağına karşı isteklerinin atını bırak. Eğer mert isen, bu âlemde asker gibi yürüme, ata bin.” derken sevgiliye karşı yavaş hareket edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. At fiili -ki burada iham-ı tenasüp sanatı vardır- “bırakmak” manasındadır. 

 At esb-i murâdun ruh-ı cânâneye karşu 
‘Âlemde piyâde yürime merd isen atlan

Şair genel olarak bu gazelinde; kelimelerin bütün çağrışımlarından, ses özelliklerinden olabildiğince istifade etmiştir. Son beyitte de Leclac ve lec etmek ifadelerinde bunu görüyoruz. Kabûlî bu dünyayı bir satranç tahtası olarak görmektedir. Şair, hayatta cahillere karşı yenilmeyeceğini söyler. Leclac gibi satranç oyununun meşhur oyuncularını da yenmekten kasıt ise âlim kimseleri alt etmek olsa gerek. Hayat karşısındaki duruşunu satranç terimleri üzerinden ifade eder:  

Leclâc ise de lecc iderüz nat’-ı cihânda 
Nâdâna Kabûlî yenilür sanma bizi sen

3.2. Remzî’nin Gazeli Remzî’nin

(16.yy) satranç terimleriyle yazdığı 7 beyitlik gazeli; Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Revan No: 1972’de bulunan Mecmû’a-ı Eş’âr içerisinde v.155b’de kayıtlıdır. Gazelin redifi olan “ruh” kem kale hem yanak anlamında kullanılmıştır. Manastırlı Celâl’in de satranç terimleriyle yazdığı gazeli bu rediftedir. Beyitte satranç terimleri, iki anlama gelebilecek şekilde kullanılmıştır. Beyte göre; kutlu şah ne vakit ata binip yola çıksa, ay, onun çevik atının ayağına kale sürmektedir:

Süvâr olsa kaçan ol şâh-ı ferruh 
Sürer sümm-i semendine kamer ruh 

İkinci beyitte redif kelimesi hem kale hem yanak anlamındadır: “Ne vakit güzellik tahtasında kaleyi/yanağı ileri sürse, güneş onu dördüncü evde şat-mat eder.” Burada ev, hem kat hem satranç taşının bulunduğu kare manasındadır. Yanak ileri sürülürse güneş onu mat eder ifadesini anlayabilmek için güneş ve yanak ilişkisini bilmek gerekir. Divan şiirinde yanak, parlaklığı sebebiyle güneşe benzetilir. Dördüncü evde demesi, güneşin feleğin dördüncü katında olduğu inancı sebebiyledir:

İder dördinci evde mihr şeh-mât
Kaçan nat’-ı melâhatda sürer ruh 

Yine bu beyitte de ruh, hem kale hem yanak manasındadır: “Ne zaman o âlemlerin şahı, kaleyi/yanağını sunar, fakîre o zaman talihin yüzü görünür.” Şahı sevgili olarak düşünürsek fakîr de âşıktır. Sevgilinin kendini âşığa göstermesi, âşık için en büyük lütuftur. Padişahın da fakîr bir kimseye bir kale vermesi büyük bir talihtir: 

Fakîre ‘izz ü devlet gösterür yüz 
Ne gün ki_ol şâh-ı ‘âlem ‘arz ider ruh

Beyitte ruhun sadece kale anlamında olduğu açıkça görülmektedir. Şair; “Satranç oyunu içerisinde kale nasıl değerli ise aşk içinde de sevgilinin güzelliği öyle değerlidir.” diyerek aşkta sevgilinin güzelliğinin çok kıymetli olduğunu anlatır. Aşk bir satranç oyunu ise, sevgili şah, sevgilinin güzelliği ise kaledir:

Bulur ‘aşk içre hüsnün i‘tibârı 
Olur şatranc içinde mu’teber ruh 

Bu beyitte de ruhun sadece yanak anlamı kastedilmiştir.  Sevgili, âşığa parlak olan yanağını göstermez ise işte o zaman âlem, âşığın gözüne karanlık olacaktır: 

Gözüme târ olur ‘âlem o gün kim 
Bana ‘arz itmeye ol sîm-ber ruh

Şair, sevgilinin yanağını övmeye devam etmektedir. Ruh, kale anlamıyla da düşünülebilir. Şair, o kutlu yanağın/kalenin her şeyi ayağının altına serdiğini söyler. 

Başı devletlü kuldur ol ki şâhâ 
Ayaguna ider zîr ü zeber ruh

Son beyitte şah, sevgili olup her durumda âşık karşısında kazanan taraftır. Şair, bu işin piri Leclac dahi olsa sevgilinin oyunlarına karşı her zaman kaybedecektir:

Gerek Leclâc ol iy Remzî ider mât 
Seni bir lu’b-ile ol şâh-ı ferruh

3.3. Hâverî’nin Gazeli

Hâverî’nin  (ö.1565) 5 beyitlik gazeli, Michigan kütüphanesinde, No: Isl. Ms. 416’da yer alan Mecmû’a-ı Eş’âr içerisinde v.113b’de kayıtlıdır. Bu gazel diğer satranç terimleri üzerine inşa edilmiş gazellerden muhteva bakımından farklıdır. Şair, satranç terimleriyle sevgili ile alakalı hususları değil de kendi ruh halini, yaşadığı sıkıntıları anlatmaktadır:

Yek-ahenk olan bu gazelde şair, “fazilet ve cömertlik âlemlerinin iyi at binicisi” şeklinde taltif ettiği bir kimseye yaşadığı sıkıntıları anlatır. Şair, methiyede bulunurken satranç terimlerinden atı zikreder:

Ey şeh-süvâr-ı tevsen-i eflâk-i fazl u cûd 
Kim toludur sahîl-i semendünle şeş cihât 

Hikâyesini anlatmaya başlayan şair, gönlün kendisine alçaklık ettiğini söyler. Gazellerde mahlas beyitlerinde genellikle şair ile birlikte anıldığını gördüğümüz ünlü satranç ustası Leclac, “her oyunun, fitnenin başı” olarak bilinen kâinat ile ilişkilendirilir. Kâinattan kasıt; dünya, felek gibi klasik şiirde bütün olumsuzlukların kaynağı olan unsurlardır. Leclac gibi oyun oynamada mahir olan felek, şaire bir oyun oynamıştır:

Dinle hikâyetüm gönül alçaklıgın edip 
Bir oyun oynadı bana leclâc-ı kâ’inât 

Yaşadığı sıkıntıları anlatan şair; vezir konumunda iken felek yüzünden rütbe kaybederek piyon seviyesine düştüğünü söyler. Şah dediği memduhundan kendisine “fil gibi bir at” verilmesini isteyerek yardım beklemektedir:

Ferzâne idim etdi piyâde beni felek 
Şâhâ ‘inâyet eyle bana fîl-veş bir at

Şair, kovulacak olsa gidebileceği bir evinin olmadığını söyler. Ev, aynı zamanda satrançtaki her bir karenin adıdır. Ruh, kelimesi kale manasına gelen kelimeyle aynı şekilde yazılmamıştır. “Ruhum, beni geri çevirerek yenilgiye uğratma” diyerek düştüğü durumu ifade eder. Kış etmek, bir satranç terimi olup şah çekmek, şaha “kaç” demektir:

Bir gayrı hâne yok ki varam kış desen bana 
Rûhum gel eyleme beni reddünle şâh mât 

Şairin; “Ey ruh bahşeden şah, sen bu dünyada bilge bir kimsesin. Cömertlik tahtasında Hâverî’ye bir at ver.” dediği beytinde ferzâne, vezir manasında kullanılmamıştır. Satranç terimleri burada kendi manalarıyla zikredilmiştir:

Ferzânesin cihânda eyâ şâh-ı rûh-bahş 
Nat’-ı sehâda Hâverîye tarh kıl bir at

3.4. Ömer Besîm’in Gazeli

Ömer Besîm’in (ö.1781) 5 beyitlik gazelinde, satranç terimlerinin tasavvufî, hikemî vb. konuları izah etmede araç olduğunu görmekteyiz. Bazı satranç taşları bazı kişi ve kavramları temsil etmektedir. 

İlk beyitte daha âşıkâne bir söylem vardır. Âşığın gönlü, değersiz olması yönüyle piyon taşına benzetilir. Âşık, sevgilinin kapısına yüz sürerken gönül de sevgi satrancında piyon gibi kalmıştır:

Satranc-ı mahabbetde gönül kaldı piyâde 
Ruh-sûde iken dergeh-i dildâra fütâde  

Bu beyitte düşman, fil taşına benzetilmiştir. Fil, dîvân şiirinde cüssesi sebebiyle olumsuz değerleri çağrıştıran bir hayvandır. At ise tam tersi olarak olumlu değerlere sahiptir. Şair; “Şahım, ne kadar düşman fil inatlaşırsa inatlaşsın, at ile bilgece yürüyüşle onu mat ederdim.” diyerek dört satranç taşını iham-ı tenasüp gibi edebî sanatlarla zikretmektedir:

Mât eyler idüm at ile ferzâne revişle 
Şâhum ne kadar fîl-i ‘adû düşse ‘inâda

Şair;  “Dünya tedbirine/açmazına güvenme, aslında o bir oyundur. Ömrünü, gafletle, nefsinin istekleriyle geçirme.” diyerek dünyaya aldanılmaması gerektiğini öğütlemektedir:

Mansûbe-i dünyâdan emîn olma oyundur 
İmrâr-ı ‘ömür eyleme gafletle hevâda 

Dünya hakkındaki tespitlerine burada da devam etmektedir. Akıllar, bu dünya oyuncağı karşısında şaşkına uğrar. Yokluk tahtasında, Leclac dahi mat olmuştur:

Bâzîçe-i dünyâya ‘akıllar mütehayyir 
Mât eyledi Leclâc’ı dahi nat’-ı fenâda 

Kendisine seslenen şair, bu dünyanın bir oyun ve eğlenceden ibaret dolayısıyla geçici- olduğunu söyler. İnsan, çok vakit kaybetmeden bütün zamanını Allah’ı zikretmeye ayırmalıdır:

Fehm eyle Besîmâ ki cihân lehv ü lu’ubdur 
Evkâtunı hasr eyle hemân zikr-i Hudâ’da

4. Kıt’alar

Tespit edilen iki kıt’anın da tarih manzumesi olduğu görülmektedir. Kâil’in manzumesi Satrancî Ahmed Ağa’nın H.1160/M.1747’deki vefatı sebebiyle; Çelebi-zâde Âsım’ın manzumesi ise Nuh Efendi-zâde Yahya Bey’in H.1155/M.1743’teki vefatı sebebiyle kaleme alınmıştır. Her iki manzumede de ölümle ilgili hususların satranç terimleriyle anlatıldığı görülmektedir.

4.1. Kâil’in Kıt’ası

Kâil’in (18.yy) 6 beyitlik tarih manzumesi “Şatrancî” lakabıyla bilinen Hantal Ahmed Aga’nın 1747 yılında vefat etmesi vesilesiyle yazılmıştır.  Kaynaklarda hakkında bir bilgi bulunmayan Ahmed Ağa’nın satranç oyununda usta bir kimse olması nedeniyle şair, onun ölümünü satranç terimleriyle anlatmaktadır.  

Şair, ilk beyitte dünyayı bir satranç tahtasına, insan ömrünü ise bir piyona benzetir. Bu dünya zemini öyle hayret edilecek bir yerdir ki ömrün piyonunu süren elbet bir gün mat olacak, yani ölecektir:  

Nat‘-ı şatranc-ı cihân bir cây-ı hayretdür ki âh   
Mât olur elbet u elbet beydak-ı ‘ömri süren

İnsan fil gibi kuvvetli ve iri vücutlu olsa bile sonunda acizlik içinde kara toprağa kalesini yani kendisini sürecektir:

Ruh sürersin ‘âkibet hâk-i sîyâha ‘acz ile 
Kuvvet ü heybetle olsan da eger sen pîlten 

Düşman ecelden kaçıp kurtulmak mümkün değildir. Ecel, at üzerindeki düşmana benzetilir. Eğer ecel, atını insanın üzerine sürerse ömrün arsasını ele geçirir:

At sürerse bir nefesde ‘arsa-i ‘ömri alur
Âh kim hasm-ı ecelden kurtulur mı hîç kaçan

Şair, vefat eden Hantal Ahmed’in satranca dair nice bilgilere sahip olduğunu ifade eder:

İşte ez-cümle vekîl-i harc Hacı
Murtazâ  Ahmed-i Hantal ki şatranc içre bildi nice fen 

Hantal Ahmed’in ölümü “attan inmek” ifadesiyle anlatılır. Zaman, onu ömrünün atından indirip yürüyen asker yapmıştır. Şüphesiz o atın üzerine binen elbet bir gün inecektir:

Esb-i ‘ömrinden anı devrân pîyâde eyledi 
Şübhesiz bir gün iner hayfâ ol esb üzre binen 
Kâil, eceli Leclac’a benzeterek Hantal

Ahmed’in ecel karşısında mat olduğunu/ yenildiğini söyler:

Gûş idince fevtini didüm hemân târîhini
“Hantalı eyvâh itdi mât leclâc-ı zemen”

4.2. Çelebi-zâde Âsım’ın Kıt’ası

Çelebi-zâde Âsım’ın (ö.1760) üç beyitlik manzumesi, Nuh Efendi-zâde Yahya Bey’in 1743 yılındaki vefatı sebebiyle kaleme alınmış olup ilk iki beyitte satranç terimleri kullanılarak bu hadiseden söz edilmiştir.

Dünya, bir satranç tahtasına benzetilmiştir. Satranç tahtası üzerinde at oynatmak; hayatını sürdürmek demektir. Felek yahut zaman, insanı yenmesi yönleriyle Leclac’a benzetilir. Leclac felek, askeri ömür atının üzerinden indirip yok edici filin ayakları altına atmış ve onu bilgece alt etmiştir. Ömür, ata benzetilmiş olup insan da bu ömür atının üzerinde olan askerdir:

Nûh Efendi-zâde Yahyâ Beg silahşor-ı büzürg
Oynadurken nat’-ı şatranc-ı cihân içinde at

Rahş-ı ‘ömrinden piyâde alıcak Leclâc-ı dehr
Kıldı zîr-i pây-ı pîl-i kahrda ferzâne mât

Nâgehânî irtihâlin gûş idenler didiler
Kıldı bin yüz elli beşde vây Yahyâ Beg vefât 

Alıntıdır: Divan Şiirinde Satranç Terimleriyle Yazılmış Manzumeler / İlyas Kayaokay
Kaynak: Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2018